Birçoklarının can vermeden gömüldüğünü iddia eden bir maddeci, bize kendi sığ ve kısır mantığına göre şu mütalaayı yürütmüştür: ”Açılan mezarda bir çok ölü yüzüstü yatmış olarak gömülmüştür. Demek ölmeden gömülüyorlar. Can verinceye kadar da kabirde çırpınıyorlar!” Maddeciye kabir azabının hak olduğunu ve bu azabı ruhla beraber cesedin de çektiği ve mezarda yüzüstü gelmenin kabir azabından nişane İslami bir tasvir ifade ettiği nasıl anlatılabilsin? Eğer madde gözü, açılan kabirlerde bu manzaraya şahit oluyorsa din hikmetini vesikalandırıyor demektir.
Yunus Emre kabir azabından korkusunu ”yüzüstü düşmek” tabiriyle anlatır:
Ya Rabbena şaşırtma!
Yüzüm üzre düşürme,
Zebaniler üşürme,
Kabre vardığım gece!
Kabir azabından kurtulma dileğinin kabulü için şöyle bir yol gösterilmiştir. Bir veli mezarlıktan geçerken içindekinin azaptan kıvrandığı bir kabir görür. Bu veli önceden 70.000. tevhid kelimesi ‘lailahe illallah’ hazırlamıştır. Onları mezardakine bağışlar ve azabın kaldırıldığına şahit olur. 70.000. tevhid kelimesini, her mümin nefsi ve kabir azabından affı için hazırlamalı, yahut toprağa konulduktan sonra arkasından okunmasını vasiyet etmelidir. Azabı kahriyle veren de rahmetiyle kaldıran da Allah.
Ölüm, hayat sanılan şeyin sonu değil, asıl hayatın başıdır ve hissedene nimettir. Bir sahabi sabah bir cenaze görse ‘Akşama beraberiz’ akşam bir tabuta rastlasa ‘sabah beraberiz’ derdi. Büyük İslam mütefekkiri İbrahim Hakkı hazretleri <Marifetname> nin başındaki fihrist kısmında ölüm bahsine şu başlığı yakıştırır: ‘Pirlik rezaletin ve mevtin faziletini beyan eder’ Evet ihtiyarlık rezalet, ölümse fazilet.
MÜRŞİDİMDEN
Mümkün mertebe mide boş olarak ve dünya hallerini hatırdan çıkararak, duanın kabulüne ait bir işaret gelinceye kadar o hal ile beklemek lazımdır. Manevi işaret kalpte bir sevinç doğmasıdır. Toprak altında olanların hayattaki halleriyle o andaki vaziyetlerini kıyaslamalıdır. Olü, bir müddet evvel sağ ve salimdi. Güzeldi, sıhhatteydi, zengindi, debdebeli saraylarda, zevk ve sefa içinde, etrafında pervane gibi dönen cariye ve hizmetçiler arasında hayat sürüyordu. Şimdi bir anda malından, mülkünden, dostlarından, ailesinden, cariyelerinden uzaklaştırılmış, vücudu kara toprakta çürümeye terkedilmiştir. O güzel yüzü, uzuvları, böceklerin, kurtların hücumuna hedeftir. Etrafındakiler de birçok şeyler yapmak için sonsuz emeller peşinde koşarken hiçbir isteğine eremeden genç yaşlarında hiç hatır ve hayale gelmez an ve mekanlarda ecel ağına düşmüşler ve bütün gayretlerine <<son!>> diyen büyük fermanı telakki etmişlerdir. Biriktirdikleri o kıymetli malları, üzerlerine titredikleri aile fertlerini ve bütün sevdiklerini geride bırakarak toprağa düşenler. Kimi koca bir devletin hükümdarı, kimi şanlı bir ordunun başbuğu, kimi yığın yığın malların sahibi, kimi raf raf kitapların alimi. Hepsi birbirinin aynı ve tek bir kefenle gömülmüşler, hiçbirine dünyadaki amelinden başka bir şey erişmez olmuştur. Amelinden başka ölüye imdat kudreti, hiçkimse ve hiçbir yerde yoktur. Yakınları ve dostları onu bir an önce gömerek kabir başından ayrılmak telaşı içindedirler. Onunla beraber olamayınca onu yalnız başına bırakıp giderler.
Bu Konu 459 defa Okundu
Bir cevap yazın