Abulhamid han. sonrası devir, komploları ve hileleriyle tam bir eşkıya cennetiydi. İttihatçı birkaç medreseli dilediği gibi Fetvahane’ye Meclis-i Meşayihe, ve hatta Meşihat’e bile müdahale edebiliyordu. Sürekli “şeyhülislam”lar değişiyor, medreseler hür bir ortamda çalışamıyordu.
işte bu dönemde ali haydar efendi ye yapılan bir teklif…
Devlet ehramının İttihatçılar elinde tepetaklak olduğu günlerde (1914 yılı) Talat Paşa, Hüseyin Cahit ve daha birkaç kişi Ali Haydar Efendi’yi ziyarete gidip ona şeyhülislam olmayı teklif ettiler. Hiç düşünmeden kabul edeceğini düşünüyorlardı. Hak’kı tanımayanlar, aşkı yaşamayanlar her şeyin önüne makamı koymuşlardı. Bol paralı Bağdat kadılığını, zindanda kırbaç yemeye tercih eden İmam-ı Azam duruşunun kadim zamanlara gömüldüğünü zannediyorlardı. Fakat yanıldılar. Ali Haydar Efendi’nin: “Zulmü payidar eden idarenize, zihniyetinize mi şeyhülislam olmamı istiyorsunuz? Şu birkaç odalı zaviyemi sizin “göz yaşı dolu” sarayınıza nasıl tercih ederim?” ifadeleriyle mukabelede bulunması karşısında irkildiler.
Aşkın şakası mı olurdu? İttihad-ı İslam yolunda Abdulhamid’le aşk nikahı kıyan İsmet Garibullah Hazretleri’nin bağlısı nasıl olurdu da İttihatçılarla birlikte çalışırdı. Takiyyenin, ruhsatın olduğu yerde aşk nasıl yaşardı?
Ali Haydar Efendi, Şeyhülislam olmayı reddetti. Çünkü biliyordu ki; Kur’an-ı okuyup ALLAH Teala’yı, Hadis-i Şerifleri okuyup Resulullah’ı (s.a.v.) dinlemeyenler elbette O’nu da dinlemeyecekti. Zaten İttihatçılar sözü dinlenecek bir şeyhülislam değil söz dinleyecek bir şeyhülislam arıyorlardı. Fakat yanlış bir kapıyı çalmışlardı. Karşılarına yamalı elbiseyle, altın tahtta oturan sultanlara kafa tutan Ebu Zer Meşrebli bir alim çıkmıştı. Ne şöhreti ne de korkuyu tanıyordu. Ahlaki değerlerin, İslami mefhumların erozyona uğradığı bir çağa tekrardan kadim zamanların vakarlı duruşunu taşıyordu.
Linç Kampanyası
İttihatçılar, tekliflerinden birkaç gün sonra, “Tanin” Gazetesinde Hüseyin Cahit imzasıyla Ali Haydar Efendi’yi haber yaptılar. Yazdıkları makalelerde ona saldırdılar. Çünkü İttihatçılar nezdinde O artık bir mürteciydi. Zamanın yürüyüşüne karşı direniyordu. Bütün bunların üstüne Abdulhamid’i istiyor, Onun hakkını dava ediyordu.
Büyük Veli saldıranlara karşı hal diliyle “Ben tahttan inip, tabuta binen şahlardan değilim, benim manevi saltanat tabutum üzerinde ‘halidine fîha ebeda’ yazar.” diyordu, fakat kim anlardı?! Tekke İşgal Ediliyor
İttihatçılar, Ali Haydar Efendi’ye karşı başlattıkları linç kampanyasını basın cephesinin yanı sıra devlet idaresine de taşıdılar. Üstadın Fetvahane’deki çalışmalarını engellemek için ellerinden ne geldiyse yaptılar. Bütün bunlardan daha önemlisi onun manevi nüfuz alanını yok edebilmek için tekkesini işgal ettiler..
Onun tekkedeki vazifesi 1914 tarihinde Ali Rıza Bezzaz Hazretlerinin vefatıyla başlamıştı. Büyük Veli vefatı esnasında O’nu işaret etmişti. Tekke’nin vakfiyesine göre de tekkeye bağlı Halife ve Müritlerin seçeceği Post-nişinin şeyh olarak tayin edilmesi gerekiyordu.
İsmet Efendi’nin işaretini dikkate alan Halife ve müridanın biatlarıyla seçilen, seçildiğini gösteren ve müntehiplerce mühürlenen seçim mazbatası Meclis-i Meşayih’e takdim edildi. Fakat İttihatçıların devreye girmesiyle yapılan seçim, vakıf şartı ve Meclis-i Meşayih nizamnamesi dikkate alınmadı. Ali Haydar Efendi’nin makamına tekkeyle hiçbir alakası olmayan Mustafa Haki Efendi adında bir İttihatçı atandı.
Üstat, klas duruştan taviz vermemenin bedelini ödüyordu. Fakat bütün bu olanlar “Büyük Veli”yi yıldıramadı. Ayrılık tam beş yıl devam etti. Ya da işgal beş yıl sürdü. Bu zaman zarfında çok defa Meşihat’a, Meclis-i Meşayih-e müracaat edildi. Ne ki kimse gaspedilen hakkı iadeye yanaşmadı. Ali Haydar Efendi ve ihvanı sürekli tehdit edildi.
Şeyhulislam Mustafa Sabri Efendi’nin, hemşerisi olan gasıp ittihatçıyı Meclis-i Meşayih’e üye olarak tayin etmesi işgale bir parça meşruiyet kazandırdı. Tekkeyle alakalı bütün müzakerelere Tokat Mebusu sıfatıyla Mustafa Haki Efendi katılırken, tekkenin gerçek şeyhi kâh cami köşelerinde, kâh evinde “Hatme-i Hacegan-ı” icraya mecbur edildi.
İttihatçılar bir zamanlar ilmine hayran olduklarını söyledikleri Ali Haydar Efendi’ye karşı etkin bir baskı lobisi kurdular. Bu durum tekke bağlıları arasında ciddi manada huzursuzluğa sebep oldu. Ali Haydar Efendi’nin bağlılarından Hafız Halil Sami Efendi 1919 yılında Padişah’a hitaben yazdığı dilekçe ile işgali bizzat saraya intikal ettirdi. Padişah’ın devreye girmesiyle, Ali Haydar Efendi’nin post-nişinliği “irade-i seniyye-i padişah-i” ile iade edildi.
İşgalin Öyküsü
İşte buyurun Hafız Halil Sami imzasıyla saraya taşınan ve ana hatlarıyla gaspın öyküsünü anlatan dilekçenin metni: “Padişah’ın en yüce makamına,
Cenab-ı Hak ve Kadir-i Mutlak Hazretleri Padişah’ın ömür ve afiyetlerini ziyade ve en son güne kadar saltanat makamını ebedi kılsın. (Amin!)
Peygamberlerin Efendisinin (s.a.v.) hürmetine Sultan Abdulmecid Han Hazretlerinin türbelerinde her Cuma gecesi on mürit ile “Halidi adabı” üzere “Hatm-i hacegan” icra eylemekle görevlendirilen Sultan Selim Camii yanında Cebecibaşı Mahallesinde Yüce Nakşibendi Tarikatının Halidi Şeyhlerinden Şeyh Mustafa İsmet Efendi (Kuddise Sırruhu) Hazretlerinin vakıf ve ihya buyurdukları “Halidi Dergahı”nın şeyhlik cihetine, kendilerine mensup halife ve müritlerin seçeceği bir zatı kendilerine şart ve tahsis buyurmuşlardır.
1330 (1914) senesinde Meşihat cihetine vakfın şartına istinaden mezkür cihetin hakkı ile şart koşulmuş olan ve Şeyh İsmet Efendi Hazretleri’nin (k.s.) halifelerinden Şeyh Halil Nurullah Efendi Hazretleri-’nin (k.s.) halifesi Şeyh Ali Rıza Efendi Hazretleri’nden (k.s.) müstahlef; ahlakı, sireti, zahir ve batın ilimlerindeki dirayeti, İhvan’ın terbiyesinde ehliyeti müsellem ve Şeyh Ali Rıza Efeni Hazretlerinin (k.s.) irtihalinde işaret olunan vakfı silsilesine mensup hemen bütün ihvan ve müridanın kendilerine biatle itimada mazhar-ı merci ve melce olmuş ve o Hazrete mensup mürid ve talebelere Nakşibendiye-i Halidiye-i İsmetiyye Tarikatı’nı tal’im, saliklere terbiye, Hatm-ı Hacegan ve seyr-i sülük hizmetlerini aşağıda arz olunacağı üzere dört seneden beri hanelerinde ve cami köşelerinde devam ve ifa zaruretinde kalmış Hazreti İsmet’in yegane mümessili bulunan Şeyhimiz ve bugün fetvahanede teşekkül etmiş “Muhitu’l Fetava Heyeti” riyasetinde bulunan reşadetlü, faziletlü Ali Haydar Efendi Hazretleri’ne tevcihine dair şart-ı vakıf mucibi bütün halife ve müridlerin mühürleri ile mühürlü intihab mazbatamızı Meclis-i Meşayih-e takdim etmişken; Meclis-i Meşayih’ce şartı vakıf hiç nazar-ı dikkate alınmayarak müşarünileyhin tarikat silsilesinden hariç sabık Tokat Mebusu Mustafa Haki Efendi’ye intihabsız tevcih etmişlerdi. Dört seneden beri devam eden çalışmamızın neticesi muamele Şura-i Devlet’ten, Fetvahane’den edilen suallerle bir sene evvel yine Meclis-i Meşayih’ce mezkûr dergah’ın “Mustafa Haki Efendi”ye hilafetinin tevcihi şer’ ve kanuna göre yok hükmündedir.” cevabı verildiği halde bir seneden beri mezkûr dergahta gayr-ı meşru, fuzuli ikamet ettiği gibi sonradan, sabık Şeyhülislam Tokatlı Mustafa Sabri Efendi’ye iltica edip kendisini Meclis-i Meşayih’e aza tayin ettirip bu vasıta ile bu meşru olmayan hareketlerini devam ettirdiği ve mezkûr dergah bir seneden beri Meclis-i Meşayih’ce mahlul ve şart-ı vakıf mucibince intihabnamemizle gerçek sahibi varken kendisinin şer’an ve kanunen bütün müzakerelerde hariç kalması lazım olduğu halde hazır bulunup türlü desiseler ve tehditlere apaçık olan hakkımızı bu güne kadar sürüncemede bıraktığı ve işaret olunan vakfa mensup ihvan ve müritlerin ötede beride perişan olmalarına vesile olduğunu büyük bir üzüntü ve kederle yüce Makamlarına arz ve ibla’ ve hadisede mukaddes Zatları da alakadar bulunduğunda Meclis-i Meşayih de bu sarih hakkımızı senelerce sürüncemede kalması ile üzüntüyü içine alan bir hal kesbeden mezkûr dergahımızın biran evvel bu gasplardan kurtarılması ve hak sahibi ve ehli olan, intihap olduğu arz olunan Ali Haydar Efendi Hazretleri’ne tevcih ve teslimi hususunun emir ve irade-i Şehriyarı kemal-i tazarru’ ile niyaz ve istirham olunur. Bu hususta ve her halde padişahın emir ve iradesi Efendimiz Hazretleri’nin-dir.” 15 Muharrem 1338/11 Teşrin-i evvel 1335 (24 Ekim 1919)…
el-Fakir el-Hac Hafız Halil Sami Kulları.
Gasp Edilen Hakkın İadesi
Gasp edilen İsmet Efendi Tekkesinin Ali Haydar Efendiye iadesini talep eden dilekçeye, 19 gün sonra “padişah baş katibi Ali Fuad” imzasıyla aşağıdaki tezkere gönderildi:
“Sultan Selim Camii civarında Cebecibaşı Mahallesinde bulunan Halidi Dergahı’nın kurucusu Şeyh İsmet Efendi’nin vefat tarihinden beri mezkur dergahın şeyhliğine müridler tarafından intihap olunan zatın tayini usulüne riayet olarak sonradan inhilal eden post-nişinliğe de icap eden usul üzere Fatih muciz dersiamlarından fetvahanede “Muhitu’l-Fetva Hey’eti” reisi Ali Haydar Efendi intihab olunmuşken vaki’ olan intihab nazarı itibara alınmaksızın diğeri tayin kılındığından bahisle eski usulün muhafazası istidadına dair Hafız Halil Sami imzası ile padişahlık makamına takdim olunan dilekçe Padişah tarafından görüldü. Halidi Tarikatı’na mensup Meşihat cihetlerinin inhilalinde Meşihat hizmetine tayin olunacakların müritler tarafından intihabı tarikatların usulü icabında bulunmuş olduğundan, bu şekil vakıf şartına da muvafık olduğu takdirde mezkûr dergahın şeyhliğinin seçimi durumunda eski usulün değiştirilmesi cihetine gidilmesi muvafık olamayacağı mülahaza buyrularak, yukarıda zikredilen dilekçe tetkik edilerek icap eden durumun ifası zımmında Padişah’ın emri ve fermanı ilave olunarak Şeyhülislamlık Makamı’na gönderildi. Bu hususta emir ve ferman, emir sahibi olan Padişah Hazretleri’nindir. 5 Sefer 1338/30 Teşrin-i Evvel 1335 (13 Kasım 1919).
Ser-katib-i hazreti Şehriyari Ali Fuad”
Meşihatla, Meclis-i Meşayih arasındaki gerekli işlemler sonuçlanınca, gasp edilen Tekke zamanın “Büyük Velisine” tekrardan iade edildi.
Bir cevap yazın